İzmir'in Antik Kentleri

Anadolu’nun batıya açılan kapısı İzmir, binlerce yıllık antik kentlerin de mirasını taşıyor. Birçok farklı uygarlıktan izler taşıyan İzmir’in görülmesi gereken yerleri arasında kesinlikle sınırları içerisinde kalan antik kentler de var. İzmir’de kültürel bir gezi planlıyorsanız görmeniz gereken antik kentler için bu yazımızdan faydalanabilirsiniz.

Batı Antik Kentleri

Klazomenai-Urla

İzmir Körfezi güney sahil şeridi üzerinde, merkezin 38 km batısında yer alan antik kent, 12 İyonya kentinden biridir. Lidya ve Frigyalıların kuşatmalarına da maruz kalan antik kentin tarihi M.Ö. 4000’den öncesine tarihleniyor.

Kalıntılar bugün İskele Mahallesi’nde, deniz şeridine yakın tarlalarda ve Karantina Adası’nda bulunuyor. Klazomenai, M.Ö. 7. yüzyıldan kalma ve günümüzde kentin adıyla anılan terrakotta lahitleri ve yine kentin adı ile anılan siyah figürlü yerli seramikleri (Kuzey İyonya kentlerinin kendilerine özgü yaban keçisi stilindeki seramik dahil) ile ün kazanmış olup, önemli bir seramik üretim merkezi olduğu kabul edilen bir antik kent.

Teos

Yunan mitolojisindeki bağbozumu ve şarap tanrısı Dionysos’un kenti olan Teos’ta aynı zamanda dünyadaki en büyük Dionysos Tapınağı bulunmaktadır. Seferihisar’a 5 km mesafededir. Helenistik dönemde sanatçıların özerk yaşadığı tek kent olan Teos’ta 17 bin kişilik tiyatro ile konser alanı (odeon) bulunmuştur. Agora, surlar ve liman kalıntılarına da ulaşılan kent ziyaret edilirken 16. yüzyıl Osmanlı Dönemi kalesi de görülebilir. Sanatçılar kenti olarak bilinen Teos, aynı zamanda tarihteki ilk oyuncular birliğinin kurulduğu yerdir.

Erythrai

12 İyonya kentinden biri olan Erythrai bugün Ildır adıyla anılıyor. Yunanca kökeni “kırmızı” sözcüğünden geliyor ve toprağın kızıl renginden dolayı Kızıl Kent anlamına gelen Erythrai adının verildiği düşünülüyor. Tunç Çağı’ndan beri yerleşim yeri olan kent, Atina, İyonya, Lidyalılar, Persler, İskender hakimiyetinden sonra Roma döneminde özgür kent statüsü kazanır. Daha önce ticaretini yaptığı değirmen taşlarıyla ünlü şehir Roma döneminde şarabı, keçileri, değirmen taşları ve kadın kahinleri Sibyl ile Herophile ile ünlenmiştir.

1963’ten bu yana süren kazılarda, ilk yerleşimin M.Ö. 3. bine gittiği ortaya çıkmıştır. M.Ö. 3. yüzyıl sonlarında yapıldığı sanılan Akropol’ün kuzey yamaçlarındaki antik tiyatro kısmen ortaya çıkarılmış ve Athena Tapınağı kalıntılarına ulaşılmıştır.

Kazılarda bulunan Mısır kökenli eserlerden, ticari ilişkilerin bu ülkeye kadar yayıldığı anlaşılmaktadır.

Kuzey Antik Kentleri

Pitane

Dikili-Çandarlı bölgesinde bulunan yerleşim kesin olarak tarihlendirilememekle birlikte kalıntılardan yola çıkılarak Helen öncesi döneme dek uzandığı biliniyor. Pitane I., II. ve III. derece Arkeolojik SİT alanı olarak tescillidir. 

Pitane Nekropolü’nde 1960 yılında Arkeolog Ekrem Akurgal tarafından bir kazı çalışması başlatılmış ve kazılar 1965 yılında tamamlanmıştır. Kazılarda birçok antik vazo ve küçük buluntu elde edilmiştir. Pitane Nekropolü Anadolu'da ortaya çıkarılmış olan en zengin Eskiçağ mezarlığıdır. Buluntuları bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde büyük salonda, İzmir Arkeoloji Müzesi’nde ve Bergama Müzesi’nde sergilenmektedir. Pitane kazılarında ortaya çıkarılan eserler genellikle MÖ.625–500 yılları arasına tarihlendirilmiştir. Buluntular arasındaki Chios türü Oryantalizan vazolarla taşra ürünü eserler büyük önem taşırlar. Ayrıca bir Myken vazosu da Osman Hamdi Bey tarafından bulunmuştur. Günümüzde Nekropol alanını bulmak hiç kolay değildir. Çünkü zaman içerisinde ilgisizlik nedeni ile üzeri kapalı durumdadır.

Çandarlı Kalesi

Pergamon

Kelime anlamı kale veya müstahkem mevki olarak bilinen Pergamon’da yerleşimin M.Ö. 3000’lere dek uzandığı biliniyor.  Hititlerin Batı’daki en uç yerleşimlerinden olan Bergama; Helen, Pergamon Krallığı, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde  Makedonya Krallığı’nın egemenliğindeki kentte, Büyük İskender’in ölümünün ardından M. Ö. 301’de, Makedonyalı komutan Lysimakhos krallığını ilan eder; böylece 150 yıl süren krallık dönemi başlar. Marmara Denizi kıyısından Akdeniz’e uzanan krallık, geride eşsiz bir mimari ve heykeller bırakır.  Bergama, “çok katmanlı kültürel peyzaj alanı” olarak 22 Haziran 2014’ten bu yana; dünyanın 999’uncu, Türkiye’nin 13’üncü, İzmir’in ise ilk “UNESCO Dünya Mirası”dır.

Mısır ile olan kültürel rekabetin bir parçası olarak papirüsün Bergama’ya gönderilmesi yasaklandıktan sonra Pergamon kağıdı olarak bilinen parşömen icat edilir. Mısır papirüsüne üstün olan parşömen sayesinde kitap yapımı olanaklı hale gelir. Dünya kültürünün gelişimine belki de en büyük katkıyı sağlayan bu olay Bergama’ya tarihsel anlamda büyük önem katmaktadır. Akropol alanı haricinde Asklepion adına kurulan tıp merkezi alanı da görülmelidir.

Pargamon’da Akropol alanında bulunan Zeus Altarı, dünyanın en önemli tarihi eserlerinden biridir. Ancak ne yazık ki Berlin’e kaçırılmıştır. Bugün Berlin’de sadece başka bölümlerle birlikte bu eserin de sergilendiği Berlin Pergamon Müzesi bulunmaktadır.

Panaztepe ve Larissa

Menemen sınırlarındaki iki antik kentin tarihlendirmeleri farklıdır. Panaztepe Akropol kesiminde yürütülen çalışmalarda kuzey kesimde büyük bir yapı kompleksi saptanmıştır. Tepe üzerindeki konumu ve ele geçen kaliteli seramikten dolayı kompleksin M.Ö. 2. binin başına ait, dönemin yönetimi ile ilgili resmi bir yapı olabileceği düşünülmektedir. Bu yapı kompleksi M.Ö. 1. binin ilk yarısına Arkaik Dönem’e tarihlendirilen anıtsal yapı ve buna bağlı sur temellerinden dolayı tahrip olmuştur.

Tepenin doğu kesiminde ve eteklerinde yürütülen çalışmalar, Erken Tunç Çağı sonundan Geç Tunç Çağı sonuna kadar kesintisiz olarak bir liman yerleşmesinin olduğunu düşündürmektedir. Bu bölgedeki en eski dönem, M.Ö.3. binden 2. bine geçiş dönemini yansıtan uzun ev tipinde önemli bir yapı ile temsil edilmektedir. Kuzey kazı alanında yürütülen çalışmalarda, yüzeyin hemen altında Bizans Dönemi’ne ait daha çok depo niteliği taşıyan iki farklı yapı açığa çıkartılmıştır. Bugüne kadar yapılan kazı çalışmaları sonucunda elde edilen veriler Panaztepe’nin yalnızca Anadolu’daki diğer komşu kültürlerle değil, aynı zamanda Kıta Yunanistan, Girit, Ege Adaları, Mısır ve Doğu Akdeniz gibi çevre kültür bölgeleriyle de sağlam ilişkilere sahip olduğunu göstermektedir.

Larissa’nın kuruluşunun Cilalı Taş Devri'nde kadar uzandığı düşünülse de kentin özelliği M.Ö. 7.yy dönemine ait buluntular ve 12 Aiolis kentinden biri olmasıdır daha sonra İon birliği ile yakınlaşmıştır. Lidyalıların ve Perslerin Anadolu'yu ele geçirdiği dönemlerde (Ahameniş İmparatorluğu) hala ayakta olan kent, Peleponnes Savaşları sırasında yıkılmış, sonradan onarılsa da Galatlar tarafından tekrar yağmalanmıştır. Osmanlı döneminde başlayan kazılar(1902) sonucunda M.Ö. 700 yıllarından kalma kent Akropolisi’nden günümüze yalnızca kent surları gelebilmiştir. Bulunan 3 saray kalıntısı ve M.Ö. 6.yy ait dinsel yapıların temelleri günümüzde açığa çıkarılmıştır. Kentten çıkarılan eserlerden toprak yapıtların bir bölümü "Stockholm Müzesi"nde, arkaik dönem buluntuları İzmir Müzesi'nde, bir kısım pişmiş toprak ve keramik buluntular ise İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Aliağa

Aliağa, Bergama, Manisa, Ege Denizi, Menemen ile çevrilidir. Aliağa'da Kyme, Myrina ve Gryneion antik kentleri bulunmakta, buralarda ortaya çıkarılan eserler İzmir Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. 12 Aioli kentinden olan Kyeme'de nekropol (geç antik dönem oda mezarları) ve arkaik döneme ait heykeller bulunmuş, kazılarda tapınak, portikli ev, antik tiyatro ve liman ortaya çıkarılmıştır. Myrina'da, nekropol kalıntılar saptanmıştır.

Aliağa içerisinde antik döneme ait mezar, yapı, mağara kalıntıları da tespit edilmiştir. Bozköy Ilıca mevkiinde 3. derece arkeolojik sit alanında da, pişmiş toprak su hatlarına ait kalıntılar bulunmaktadır.

Yerleşimdeki önemli tarihi yapılar arasında, dini yapılardan Eski Emir Alem Camisi, Çarşı Camisi; ticari yapılardan İskele Meydanı'ndaki Geç dönem Osmanlı Hanı; su yapılarında Eski Emir Alem Çeşmesi bulunmaktadır.

Kyme Antik Kenti

Phokaia

İyonların denizcilikteki en üstün kentlerinden Phokaia’nın, M. Ö. 11. yüzyılda Aioller tarafından kurulduğu, M. Ö. 9. yüzyılda İyonlar’ın buraya yerleştiği bilinir. Kentin adını fok balıklarından aldığı bilinir. Bugün Foça sınırları içindedir. İyonyalılardan kalan Sur Duvarları ve Osmanlı zamanı eseri Beşkapılar bölümü kentin tarihi kalıntılarıdır. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin projesiyle ayağa kaldırılan Foça Sur Duvarları, UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ndedir.

Foça Kalesi

Doğu Antik Kentleri

Ödemiş

Hypaiapa antik kenti kalıntıları,yörenin yerleşim tarihinin ilk çağlara uzandığını göstermektedir.

Ödemiş’in önem kazanması aslen Birgi’nin Erken Beylikler döneminde Aydınoğulları’nın başkenti olmasından sonradır. Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin seçkin örnekleri,18 ve 19. yüzyıl sivil mimari yapılarının oluşturduğu kültürel birikim ve mimari çevre zenginliğiyle doğal çevre güzellikleri, yörede çok önemli düzeyde turizm potansiyeli oluşturuyor.

Birgi, aynı zamanda 1994 yılında inanç turizmi kapsamına alınmıştır.

Ahşap Türk evlerinin en güzel örneklerinden olan üç katlı Çakırağa Konağı, İmam-ı Birgivi Medresesi, Sultan Şah Türbesi görülmeye değer eserlerdendir.

Ayrıca Ödemiş'in meşhur pazarını (Cumartesi) gezmeli ve Ödemiş Kebabı’nı tatmalısınız.

Kemalpaşa

Bölgenin tarihi M.Ö. 1300’lere kadar uzanır. Nymphaion olarak bilinen günümüz Kemalpaşa ilçesi, Nif Dağı eteklerinde, 200 m yükseklikte kurulmuştur. Akadlar ve Hititlerden itibaren birçok uygarlığın izlerini taşıyan bölge, Roma ve Bizans dönemlerinde Sart ve İon kentleri arasında kervan yollarının uğrak yeri olmuştur. Torbalı yolu üzerinde (8 km) bir Hitit askeri kabartması olan Luwi savaşçı figürü bulunmaktadır.

Arkeolojik değeri yüksek olan bu kabartma, Ege Bölgesi'nde Hititlerden kalan tek örnek olarak biliniyor.

Kemalpaşa’da Kurudere köyünde bulunan boncuk imalat ocaklarını gezebilir; Alaş Kımız Üretme Çiftliği'nde kımız içip, Asya Türk yemeklerinden tadabilir ve ilçenin doğal parkurlarında atlı doğa gezisi yapabilirsiniz. Ayrıca ilçenin çam ormanları ve kirazı da meşhurdur.

Güney Antik Kentleri

Ahmetbeyli

Lebedos, Menderes’e bağlı Gümüldür-Ürkmez arasında, Kısık Yarıması’nda, M. Ö. 7. yüzyılda kurulur. Lebedos’un Helenistik liman duvarları, Gymnasium, tapınak terası ve konut kalıntıları görülebilir.

Kolophon, İyonyalılar tarafından M. Ö. 9-8. yüzyılda kurulur. 1922’deki kazılarda açığa çıkarılan mezar buluntuları, şehrin Geç Tunç Çağı’nda (yaklaşık M. Ö. 1500-1150) yaşam alanı olarak kullanıldığını gösterir.

Kolophon’un kehanet merkezi Klaros, M. Ö. 12. yüzyıl başlarında, Yunanistan’dan kovulan göçmenlerin gelişiyle kurulur. Kahin Tanrı Apollon’un, Anadolu’da Didim ile birlikte iki kehanet merkezinden biridir. Klaros’un kahini, Büyük İskender’in Pagos’ta gördüğü rüyayı, “İzmir’i burada kurması” şeklinde yorumlayınca merkezin ünü artar. Kolophon’un 13 km güneydoğusunda, Notion’un 2 km kuzeyindeki merkez, ziyarete açıktır.

Notion, iki tepe üzerine oturan akropolü ve kentin Baş Tanrıçası Athena Polias'a adanmış olan tapınak ile akropolün batı tepesi üzerinde denize tümüyle hakim bir konumda bulunuyor. Notion da Kolophon gibi, Atiika-Delos Deniz Birliği'nin bir üyesidir. Notion'da bouleuterion, iki agora ve tiyatro kalıntıları görülebilir.

Apollo Tapınağı, Klaros

Ephesos

Birçok alanda öncü olan merkez, Helen, Roma ve Bizans uygarlıklarının paha biçilmez miraslarından biridir. M. Ö. 10. yüzyılda kurulduğu sanılan antik kent, Helenistik Dönem’de yükselmeye başlar. M. Ö. 1050 yıllarında Yunanistan göçmenlerinin yerleştiği Efes, M. Ö. 560’ta Artemis Tapınağı çevresine taşınır. Bugün gezilen Efes ise Büyük İskender'in generallerinden Lysimakhos tarafından M. Ö. 300’lerde kurulmuştur. Efes, Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olan Artemis Tapınağı’nı ve Roma Dönemi eseri Celsus Kütüphanesi'ni barındırır. Birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları yaklaşık 930 bin metrekare alana yayılan kentin harabeleri; Ayasuluk Tepesi, Artemision, Efes ve Selçuk olarak dört ana bölgede yer alır.

Tümüyle mermerden yapılmış ilk kent olan Efes'teki başlıca eserler; St. Jean Kilisesi, Yedi Uyurlar Mağarası, Trajan Çeşmesi, Hadrian Tapınağı, 24 bin kişilik Büyük Tiyatro, Çifte Kiliseler, Bülbül Dağı eteklerindeki Yamaç Evleri, Selçuklu mimarisinin en önemli yapılarından İsa Bey Camisi ve Hıristiyanların hac yeri Meryem Ana Evi’dir. Kazı ve restorasyon çalışmaları devam eden Efes Antik Kenti, UNESCO’nun “Dünya Miras Alanları Listesi”ndedir.

Merkez Antik Kentleri

Kadifekale

Büyük İskender’in gördüğü rüya üzerine Smyrna kentinin buraya taşınmasıyla Helenistik Dönem başlar. Kadifekale de bu dönemde inşa edilir. Sur duvarları belediye tarafından restorasyona alınmıştır. Aynı zamanda Kadifekale eteklerindeki Antik Roma Tiyatrosu’nu da ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır.

Tepekule

Bugün Bayraklı olarak bilinen bölge Smyrna’nın kurulduğu ilk merkezdir. M.Ö. 3000'den bu yana sürekli bir yerleşim yeridir. Smyrna’da Truva-Yortan ve Hitit uygarlıklarına ait buluntular vardır. Athena Tapınağı, Nekropol ve Symrna evleri, diğer önemli arkeolojik kalıntılardır.

Yeşilova Höyüğü

20 kattan oluşan höyük İzmir’in en eski yerleşim bölgelerinden biridir. 100 bin metrekareden geniş bir alana yayılan ve bugün ova seviyesinin altında olan höyükte Tarih Öncesi Yaşam Müzesi bulunur. Müzede engelli rampaları da yer alıyor.

Agora

M.Ö. 4. yüzyılda kurulan devlet agorasıdır. Bazilika, mahkeme salonları ve devletin işleyişinde kullanılan 28 dükkanın bulunduğu üç katlı Agora, Roma yapılarının en seçkin örneklerindendir. Günümüze ulaşan kalıntılar depremden sonra İmparator Marcus Aurelius’un yeniden inşa ettirdiği yapılardır.

İzmir, coğrafi konumunun ve bugünkü kültürünün yanı sıra tarihsel açıdan da Anadolu’nun görülmesi gereken şehirlerinden biridir. Ülkemizin tarihsel bağlarını keşfetmek ve kültürel bilincinizi arttırmak için yapacağınız gezide İzmir’i de seyahat rotanıza mutlaka dahil edin.