Günümüzde Almanya’nın başkenti ve en büyük kenti olan Berlin 1307’ye kadar küçük bir balıkçı köyüdür. Cölln ile birleştikten sonra Brandenburg daha sonra da Prusya’nın başkentliğini yapan Berlin 1871’de kurulan Alman İmparatorluğu’nun başkenti oldu. Nazi yönetiminin de başkenti olan şehir II. Dünya Savaşı’nda büyük yıkıma uğramış ve müttefik devletlerin yönetimine girmiştir. Bu siyasi farklılık kenti de ikiye böldü. 12 Ağustos 1961’de Berlin Duvarı’nın yapımına başlandı. 1989'da duvarın yıkılması ve 3 Ekim 1990'da iki Almanya'nın resmen birleşmesiyle Berlin eyalet şehir olarak eski bütünlüğüne kavuştu ve birleşik Alman Federal Cumhuriyeti’nin başkenti oldu.
1788-91 yılları arasında Prusya Kralı III. Wilhelm’in gösterişli bir şehir kapısı yaptırma isteğiyle mimar Carl Gotthard Langhans tarafından yapılmış. Langhans kapının tasarımında Atina Akropolis’in giriş kapısından etkilenerek Neoklasik üslupta bir eser ortaya çıkarmış. 1793’te Quadriga adındaki atlı heykel yapıya eklenmiş ancak Napolyon’un Berlin işgaliyle Paris’e götürülmüştür. Napolyon tahttan indirilince Quadriga yeniden Berlin’e taşınmış. Brandernburg Kapısı, Berlin’in en önemli sembollerinden biridir. Önünde uzanan Unter den Linden Caddesi’nde yürüyüş yapabilirsiniz. Kapının kuzeyinde ise başka bir sembol yapı Reichstag bulunmakta.
1894’te yapılan Alman Parlamento Binası’nın en önemli özelliği cam kubbesi. Tasarımı Yüksek Rönesans ve Klasizm özellikleri gösteren yapı mimar Paul Wallot tarafından yapılmış. Cam kubbesinden aynalarla parlamento sarayına taşınan ışık, yağmur sularının arıtılıp yeniden kullanılması ve güneş panelleriyle elektrik üretimi yapabilmesi binayı özgün ve fonksiyonel kılan detayları.
Spree Nehri üzerinde, Doğu ve Batı Almanya’da bulunan tüm tarihi eserlerin bir araya getirilmesi fikriyle 5 müzeden oluşan bir adadır. Bode Museum, Altes Museum, Alte Nationalgalerie, Neues Museum ve Pergamonmuseum ada üzerinde bulunuyor. Her birinde, dünyaca bilinen oldukça önemli eserler bulunuyor. Nefertiti Büstü, Neandartel Kafatasları, Bergama Zeus Sunağı gibi önemli eserlerin birçoğu bu müzelerde bulunuyor.
Müzeler Adası’na çok yakın bir lokasyonda Alman Tarih Müzesi bulunuyor. Unter Der Linden Caddesi’nin sonunda yer alan müze eski çağlardan günümüze kadar olan Alman tarihini anlatıyor.
İlk mekanik bilgisayar, ilk televizyonlar ve ilk radyolar, tekstil sektöründe kullanılan makineler, matbaa, baskı makineleri, lokomotif, tren bölümü, uçak bölümü, jet motorları ve savaş uçakları, denizcilik ve denizaltı bölümü, uzay teknolojileri bölümleri bulunan müze çok katlı ve ek binalardan oluşmakta. Almanya’nın dünya teknolojisine katkılarının sergilendiği müze vakit ayırmaya değer.
Alman Yahudilerine adanmış müze, iki yapıdan oluşmaktadır. İlki Almanca Kollegienhaus denilen ve 18. yüzyılda inşa edilmiş eski bir mahkeme binasıdır. Diğer yapı ise müze için özellikle inşa edilmiş ve Daniel Libeskind tarafından dekonstrüktivizm stilinde tasarlanmış yeni bir binadır. Almanya’nın birleşmesinden sonra yapımı tamamlanan ilk binalardan biri olan müze, kapılarını ziyaretçilere resmen 2001 yılında açmıştır.
Şehrin sembollerinden biri olan yapının ilk tasarımı 1700’lerde yapılmış, 1822’de yeniden modellenmiş ve 1894’te II. Wilhelm’in emriyle yıkılarak yeniden yaptılmıştır. İsmi katedral olarak geçse de kilise statüsündedir ve Protestanlık mezhebinin şehirdeki merkezi olma özelliğinde bir yapıdır. Prusya ve Alman İmparatorlukları zamanında saray kilisesi olarak kullanılmış olması da, yapıya tarihsel önem katar. II. Dünya Savaşı sırasında büyük zarar gören yapı 1981’de restore edilmiş. Kilisenin içinde reform hareketine öncülük eden Martin Luther’in heykeli ve dünyanın en büyük kilise orgu bulunuyor.
1856-66 yılları arasında inşa edilen yapı, 1938’de Naziler tarafından yakılana kadar Yahudi cemaatinin ana sinagogu olarak kullanılmıştır. Mimari özellikleri El Hamra Sarayı’na benzeyen yapı 19. yüzyıl mimarisinin önemli örneklerinden biri. 1940’a kadar sinagog olarak kullanılan yapı savaş sırasında depo olarak kullanılmış ve hava saldırıları sonucunda büyük bir oranda yıkılmış. 1995’te yeniden inşa edilen yapı yeniden sinagog olarak kullanılmak istense de o yıllardaki ihtişamına kavuşamadığından bugün müze ve Yahudi Kültür Merkezi olarak hizmet veriyor.
Yahudi soykırımında öldürülen 6 milyon Yahudi’ye adanmış ve 2700 küsür beton bloktan oluşan anıt. Brandenburg Tor yakınlarındaki Ebertstraße ile Cora-Berliner Straße arasında kalıyor. 12 Mayıs 2005 tarihinde halka açılmış ve giriş ücretsiz.
1805 yılında Çar I. Alexander’ın adı verildiğinden Alexanderplatz deniyor. Tren istasyonu, Galeria Kaufhof alışveriş merkezi ve Park-Inn Berlin Hotel tarafından çevrelenmiş bir meydandır. Şehrin adeta merkezidir, buluşma yeridir. Meydanda tepesinde bir de restoran bulunan Berlin Televizyon Kulesi’ne (Berliner Fernsehtrum) çıkıp şehrin en iyi panoramik görüntüsünü seyredebilirsiniz.
Checkpoint Charlie, Madam Tussauds, İletişim Müzesi, Doğu Yakası Galerisi, Potsdamerplatz, Charlottenburg Sarayı da Berlin’de görmeniz gereken yerler arasında. Ayrıca Kreuzberg ilçesi de barındırdığı tarihi doku ve Türk nüfusunun fazlalığı ile oluşan alt kültür sebebiyle Berlin’i görmeye gelen turistlerin yoğun olarak ziyaret ettiği bir bölge.
Friedrichshain-Kreuzberg
Berlin mutfağı, patates ve domuz etinin hakimiyetindedir. Berlin’e özgü Currywurst ve Berliner mutlaka denemeniz gereken lezzetlerden. Ayrıca Berlin’de Almanya’nın her yerinde üretilen biralardan bulmak mümkün. Şehirde yaşayan Türk nüfusun yoğunluğu sebebiyle birçok Türk restoranı bulunmakta. Damak tadınıza uygun lezzetleri bu restoranlarda bulabilirsiniz.
Berlin uçuşlarınız için “en uygun uçak bileti fiyatları”, “ekonomik uçak bileti” aramalarınızı gidiyorum.com üzerinden yaparak “ucuza bilet” bulabilir ve yolculuk bütçenize uygun seçenekleri değerlendirebilirsiniz.
Berlin’de konaklama hizmeti sunan tesislerin erken rezervasyon fırsatları gidiyorum.com'da sizi bekliyor!